25 Aralık 2011 Pazar
okur-yazar...
12 Aralık 2011 Pazartesi
Rapor...
7 Kasım 2011 Pazartesi
Kurban...

30 Ekim 2011 Pazar
Direnmek...
20 Eylül 2011 Salı
Soru...
7 Eylül 2011 Çarşamba
İstanbul...

4 Ağustos 2011 Perşembe
dinginlik korkusu...

21 Temmuz 2011 Perşembe
Tommie Smith, Peter Norman, John Carlos
Itiraf ediyorum ki, Aynur Çagli'nin o muhtesem haberini okuyana kadar ayni karede önde duran, gümüs madalyali Avustralyali beyaz atlete hiç dikkat etmemisim. Adi Peter Norman imis...
Iste bu atlet geçen hafta öldü. Haberin ve konunun tekrar gündeme gelmesinin sebebi budur.
Gelelim hikayeye...
Mexico City'de 200 metre finali kosulmus. Amerikali (siyah) atletler Tommie Smith ile John Carlos birinci ve üçüncü gelirken, ikinciligi Avustralyali (beyaz) Peter Norman kazanmis.
Madalya töreni için bekledikleri sirada, Carlos, Peter Norman'in yanina gelerek sormus:
- İnsan haklarina inaniyor musun?- Evet, inaniyorum.- Peki ya Tanri'ya?- Bütün kalbimle...Ve tabii (hatirliyorum) dünya birbirine giriyor. Amerika ayaga kalkiyor. Olimpiyatlar bile gölgede kaliyor, dünya gazeteleri yumruklari havada siyah atletlerin fotografini birinci sayfadan veriyor...
Amerikan Olimpiyat Komitesi iki siyahin spor kariyerini o saniye bitiriyor. Eylem amacına ulasmis, Amerika'daki zenci azinligin durumu dünya gündemine girmiştir. Smith ve Carlos spor hayatlarini (ve buna bagli olarak geleceklerini) feda etmisler ama dünya tarihine geçmişlerdir. Dünyadaki yüz milyonlarca ezilmis siyahin ilahi haline gelmislerdir.Peki ya Avustralyali beyaz Peter Norman?Meslektasim Aynur'un anlattigina göre, Norman'in da hayati kararmis.
Tommie Smith diyor ki:
"Peter, bir beyazdi. O günlerde siyahlarin haklarini savunma cesareti gösteren, onurlu ve belkemigi sahibi beyaz çok azdi. Peter, Avustralya'ya döndügünde kimse yüzüne bakmadigi gibi, herkes tarafindan yargilandi. Onun da atletizm kariyeri bitti, spor çevrelerinden dislandi. Tehditler, issizlik ve tecrit nedeniyle öyle sıkıntılı günler yasadık ki, üçümüzün de ilk evliligi sona erdi."
Avustralya Devleti Norman'i ölene kadar affetmemis ama... Norman intikamini mezara götürmüs: 1968 Olimpiyatlari finalinde ikinci olurken kirdigi 200 metre Avusturalya rekoru hâlâ, 38 yil sonra kirilamamis.
Ölene kadar süren 'eylem kardesligi'
Iki amerikali ve bir Avustralyali 'lanetli' atletin o gün baslayan 'eylem kardesligi' ve dostluklari ömür boyu sürmüs. Aradan geçen 38 yil boyunca, yazismislar, bulusmuslar, görüsmüsler.
Ta, geçen hafta, Peter Norman evinin bahçesinde kalp krizi geçirip 64 yasinda ölene kadar.
Ve simdi, asagidaki fotografa iyi bakin:
Melbourne'de yapilan cenaze töreni. 'Onurlu beyaz atlet' Peter Norman'in tabutu, Tommie Smith (solda) ve John Carlos'un omuzlarinda!
Üç 'eylem kardesi' son kez omuz omuza...
Nasil, muhtesem bir haber degil miymis?
Bu habere neredeyse tam sayfa ayıran Star'a bravo. Ve tabii Aynur Çağlı'ya da kocaman bir bravo. Final onun ağzından:(Star, 16 ekim)
13 Temmuz 2011 Çarşamba
Ankara'ya...
29 Haziran 2011 Çarşamba
Olcay'ın Geleneksel Olmayan "Havalı" Ödülleri
24 Mayıs 2011 Salı
Münzeviler Parkı, Lars Von Trier, Bazuka ve diğerleri...
2- Navigasyon aletinin bir faydası da sıkıldığınızda kurcalayarak vakit geçirebilmeniz. Mesela ben Ankara'daki bütün parkların isimlerini inceledim. Bu da yeni soruları getirdi tabii. Ankara'da Münzeviler Caddesi diye bir cadde ve "Münzeviler Parkı" adında bir park olduğunu öğrendim :) Aslında hoşuma gitti: Münzeviler Parkı... Biliyorsunuz münzevi, "Topluluktan kaçan, yalnız yaşamayı seven" demek. Bu durumda Münzeviler Par

3- Bizim mahalledeki Bizim Ziya Eczanesinin adı neden "Bizim Ziya"? Ayrıca bu ismi kim koydu acaba? Buradaki "Biz" biz mi oluyoruz? Ziya bizim mi?


28 Nisan 2011 Perşembe
Zaman akarken...Üçüncü yıl kutlaması...
4 Nisan 2011 Pazartesi
Muhalifin Behzat Ç. ile imtihanı...


31 Mart 2011 Perşembe
neşesini arayan blogger
7 Mart 2011 Pazartesi
Belki...

22 Şubat 2011 Salı
Julian...

18 Ocak 2011 Salı
Çağrışım...
Brecht'in sevdiğim şiirlerinden biri... Nedense aklıma geldi ansızın...
TEBEŞİR HAÇI
Ben bir hizmetçi kızım.
S.A.dan bir adamla bir maceram oldu.
Bir gün o, gitmeden önce,
gülerek gösterdi bana
hallerinden yakınanları nasıl yakaladıklarını.
Bir tebeşir parçası çıkardı ceketinin cebinden
ve bir küçük haç çizdi avucunun içine,
ve anlattı, sivilleri giyinip
iş ve işçi kurumlarına nasıl gittiğini
avucunun içindeki bu işaretle,
işsizlerin kuyrukta ana avrat
küfrettikleri o yerlere,
ve nasıl küfrettiğini kendisinin de onlarla birlikte,
dostluk ve dayanışma gösterisi olarak da
sırtına nasıl vurduğunu küfreden herkesin,
ve böylece, sırtında beyaz haç bulunan
damgalı adamların S.A.larca nasıl yakalandığını.
Bu anlattıklarına katıldıydık gülmekten.
Onunla üç ay bir arada yaşadım.
Sonra bir gün bir de ne göreyim:
Banka cüzdanımı apartmamış mı.
Yok benim için saklayacakmış da,
yok kimin ne olacağı belli değilmiş de,
falan filan.
Ben onu suçlayınca da,
bin dereden su getirerek yeminler etti,
beni yatıştırmak için de
sırtımı okşadı şöyle.
Yılandan kaçar gibi kaçtım ondan.
Eve gelince ilk iş aynaya baktım,
sırtımda beyaz haç var mı diye.
Çeviri : A. KADİR - Gülen AKTAŞ