10 Mayıs 2012 Perşembe

Evlilik




        En yakın iki arkadaşımın iki hafta arayla evlenmesi, ister istemez beni biraz tedirgin edici bir alanda gezinmeye zorladı: "Evlilik" ... Özellikle iş yerinde beni biraz bunaltmaya başlayan "darısı başına", "sıra sende artık" vs. vs. temennilerinin beni neden rahatsız ettiğini kurcalamak zorunda hissettim kendimi. Beni rahatsız eden bu temenninin kendisi olabilir mi? Sanırım hayır... Sonuçta aslında iyi niyetle söylenmiş bir dilek olarak kabul edilebilir, en azından genelllikle iyi niyetle.... Beni asıl rahatsız eden şey daha çok bu temenninin yanında taşıdığı ruh hali ve bu mevzu aslında sadece evlilikle de ilgili değil. 

Benim itirazım, evlilik konusunda ve daha birçok konuda etrafınızı saran kabul görmüş çoğunluk baskınlığına ve havada gezinen ruh haline ilişkin. İnsanların, kendilerince doğru buldukları yaşam tarzını savunmaları doğal karşılanabilir elbette benim bahsettiğim ruh hali, insanların kendilerinden farklı tercihlerin varlığıyla karşılaştıklarında duydukları şaşkınlık hali. İşte bu, yani farklı tercihlerin ve yaşam algılayışlarını doğal karşılayamayacak kadar  insanın etrafının kendiyle çevrili olması tedirgin edici.  İşte o şaşkınlık hali, yüzdeki o hayret ifadesi, işte o gerçekten korkulması gereken bir şey. 

İnsanların, dünyada çeşit çeşit, farklı farklı yaşam algılayışları ve tercihleri olabileceğinden bu kadar habersiz olmaları çok korkutucu geliyor bana. Hayatın sınırsız yaşama şekli olduğundan bu denli habersiz olmak, bir şekilde haberdar olunduğunda da bu tercihe arızi bir durum, hastalıklı bir hücre gözüyle bakmak taassubun başladığı nokta oluyor.  Farklı anlayışları, inançları, yaşam tarzlarını, tercihleri;  görmemek, görmezden gelmek ve yok saymak toplumsal şiddetin bir türü olarak ortaya çıkıyor. Farklı olanı görmemeyi seçmek, kendi yaşam tarzını mümkün tek yaşam biçimi olarak "bilmek" belki biraz da insanların kendilerini korumak ve güvende hissetmek için bilinçsiz olarak seçtikleri bir yol. Bu satırları yazarken birden Revolutionary Road filmi geldi aklıma. Toplumun ideal yaşam kalıplarında güvenle ama mutsuz biçimde yaşamlarını sürdüren bir çift.. Çift, bu güvenli ama mutsuz çemberden çıkmaya ve farklı bir yaşama yola çıkmaya kalktığında aynı ideal görünümlü yaşamı paylaşan komşularının, yakın dostlarının duydukları rahatsızlık ve çiftin çemberden kurtuluş çabaları felaketle sonuçlandığında da geride kalanların duyduğu vahşi iç huzuru... 

Gelelim tekrar evlilik konusuna... Sonuç olarak beni rahatsız eden, insanların birbirleri için evlilik dilemeleri değil, bunu zorunlu ve kaçınılmaz bir aşama olarak görmeleri, hatta yaşamda başarının ölçütlerinden biri haline getirmeleri. Tedirgin eden şey; insanların, başka türlü bir yaşamın var olabileceğini tahayyül dahi edememeleri ve herkesin içten içe evlenmeyi ya da iyi bir araba sahibi olmayı ya da çok zengin olmayı ya da çeşitlendirilebilir bir sürü genel geçer isteği içinde taşıdığına, bunlara ulaşmayı gizli gizli arzuladığına gerçekten inanmaları... Oysa insanlar öncelikle mutluluk dilemeliler birbirlerine ve bilmeliler ki o mutluluğa erişmenin farklı farklı yolları olabilir. Kimi için evlilik ya da müreffeh bir hayat o mutluluğa götüren yoldur kimi, mutluluğu başka başka yollardan geçerek arayabilir. 


      Bu yazının konusu, evliliğin iyiliği kötülüğünden ziyade toplumdaki korkutucu dar görüşlülük hali.  Nitekim insanın iç huzuruyla yaptığı her seçim ki buna evlenmek de dahil insana büyük ihtimalle mutluluk getirecektir. "Konu aslında evlilik değil" desem de evlilik etrafında dönüp durdum o zaman yazının sonuna bir Halil Cibran şiirini eklemeden edemeyeceğim. Böylece dünyada kafayı medeni halini değiştirmeye takmaktan daha önemli olan şeyin, evlendikten sonra ya da evlenmeden hayatı paylaşmanın, mutlu olmanın, bir insanı severken özgür kalabilmenin ve onu özgür bırakabilmenin yollarını aramak olduğunu gören akıllı insanlar olduğunu görüp rahatlayalım... Son olarak yeni evli tatlı ve akıllı arkadaşlarıma da mutluluklar dileyelim ;)

Evlilik
Yeryüzüne birlikte geldiniz ve sonsuza dek birlikte yaşayacaksınız,
Ölümün ak kanatları günlerinizi bölene dek birlikte olacaksınız,
Tanrı'nın suskun anıları katına eriştiğinizde bile birlikte olacaksınız,
Ama bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun,
Ve Tanrısal alemin rüzgarları esip dolanabilsin aranızda,
Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın,
Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun Sevgi
Birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin,
Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın,
Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer Yalnız olduğunu unutmayın,
Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır,
Yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın,
Çünkü ancak Hayat'ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan,
Hep yanyana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın,
Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır,
Çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez....

Halil Cibran