31 Mart 2011 Perşembe

neşesini arayan blogger

Yahu bloglar açılmış!!!! Sanki en son benim haberim olmuş gibi...Aşk olsun insan bir haber verir :) Hastayım, yatış halindeyim ama nedense fena halde neşeli şeyler yazasım var bugün. İşin kötüsü şu ki; yazacak neşeli bir şey bulamıyorum. İşte şimdiden neşesini kaybetti yazı.. Ama hayır hemen vazgeçmek yok neşeli bir şeyler olmalı yazacak. Hımm düşünelim biraz... Hemen bulamayabilirim tabii normal. Biraz daha düşünelim... Azıcık daha...Geliyor mu ne neşeli bir şey?? Yok değilmiş yanlış alarm. Biraz daha odaklanmalıyım. Ommmm... Neyse ben düşünedurayım bu arada aşağıdaki videoya ve bulunduğu siteye bir göz atın beklerken sıkılmamak için: Future Shorts...Kısa film dünyası... Favori sitelerimden biri. Gerçi yakında youtube yine kapanır ve ben yine olmayan videolar üzerine konuşan şizofren blogger olmaya devam ederim ya neyse artık. Ben odaklanmaya devam edeyim kararlıyım, bulacağım neşeli bir şeyler ...


7 Mart 2011 Pazartesi

Belki...

Bazen arkadaşlara rastlıyorum neden eskisi kadar sık yazmadığımı soruyorlar. Geçiştiriyorum çoğunlukla. Ne anlatmalıyım ki onlara içimde biriken karanlığı paylaşmayı sevmediğimi mi anlatmalıyım? Çok fazla karanlık... Dışımda büyüyen karanlık nefes almayı kessem bile burun deliklerimden içime sızıyor. Karanlık gözlerime ulaştığında ise görebildiğim tek şey karanlık oluyor. Etrafta olan bitenler biz tamamen ayırdında olmasak da soluduğumuz havanın giderek ağırlaşmasına neden oluyor, çocukluğumdan hatırladığım bazı kasvetli gecelerin ağırlığı gibi. Gece yarısı boş bir sokağı perdeyi hafifçe aralayıp tedirgince izlemenin ağırlığı gibi... Dediğim gibi içimde biriken karanlığı paylaşmayı sevmiyorum sanki hiç nefes almasam, kendi içimde kasveti boğacakmışım gibi.

Son zamanlarda çoğunlukla arkeoloji üzerine okuyorum. Sanırım içinde bulunduğum gerilimden biraz olsun kurtarıyor beni. Gelecek için umudu insanlığın geçmişinde aramak... Bence yeterince anlamlı.

Dün Hititler'in kendilerini "Bin Tanrılı" olarak tanımladıklarını öğrendim mesela. İşgal ettikleri ülkelerin tanrılarına da inanırmış Hititler, onların öfkelerini üzerlerine çekmektense onları da tanrılarından sayıveriyorlarmış. Böylece zamanla öyle kalabalıklaşmış ki tanrı kataloğu, kendileri bile işin içinden çıkamaz hale gelmişler. Yine de kendi tanrılarını başkalarına kabul ettirmek için insanları kesip biçmekten daha iyi bir yolmuş gibi geldi bana. Sizce de öyle değil mi??

Bu arada Ankara da bir zamanlar Hitit İmparatorluğu sınırları içinde olduğuna göre belki tam da şu an bulunduğum yerde 4000 yıl önce Hititli bir hemşehrimin aynı benim gibi endişeli gözlerle gökyüzünü izlediğini hayal ederek uyuyabilirim bu gece. Belki o da aynı kasveti paylaşmıştır benimle, mutlak başka başka nedenlerdendir kader arkadaşlığımız ama olsun yine de aynıdır çekilen iç sıkıntısı. Garip ama şimdiden daha iyi hissettim kendimi...