24 Mayıs 2011 Salı

Münzeviler Parkı, Lars Von Trier, Bazuka ve diğerleri...

Sonunda belimi sakatladım sanırım, fena halde kendimi yatağa mıhlamış durumdayım. Küçükken büyüklere has saydığım hastalıklarla haşır neşir olduğuma göre artık kesin olarak bir yetişkin sayılırım. Gerçi yetişkin olduğumu anlamamın bu kadar uzun sürmesi de biraz garip kaçtı ama neyse... Böyle boş boş yatarken yine acayip acayip şeyler gelmeye başladı aklıma :

1- Yunan kelimesinin kökeni ne bir kere? Dünyada Yunanistan'a bizden başka Yunanistan diyenin olmadığını Yunanlara da bizden başka Yunan diyen olmadığını aniden fark ettim. Üstelik biraz araştırınca da kelimenin nereden çıktığına dair kesin bir bilgi olmadığını gördüm. En akla yakın olanı annemin de savunduğu şekliyle Ionia- Ionian kelimesinden türetmiş olduğumuz olabilir. Yine de dünyada bizden başka kimsenin Yunan demiyor olmasını fark etmem ilginç bir aydınlanma anı yarattı.

2- Navigasyon aletinin bir faydası da sıkıldığınızda kurcalayarak vakit geçirebilmeniz. Mesela ben Ankara'daki bütün parkların isimlerini inceledim. Bu da yeni soruları getirdi tabii. Ankara'da Münzeviler Caddesi diye bir cadde ve "Münzeviler Parkı" adında bir park olduğunu öğrendim :) Aslında hoşuma gitti: Münzeviler Parkı... Biliyorsunuz münzevi, "Topluluktan kaçan, yalnız yaşamayı seven" demek. Bu durumda Münzeviler Parkı'nın sakinlerinin paltolarının yakaların iyice kaldırmış, güneş gözlüklerini takmış, insanlarla iletişim kurmayan, gözlerini kaçıran rüzgarsız havada bile fularları uçuşan gizemli kişiler olduğunu hayal edebilirim. Bir gün gitmeliyim Münzeviler Parkı'na mutlaka. Ayrıca "Anneannem Parkı" ve "Aşıklar Parkı" da var. Aşıklar Parkı'nda da Ankaralı polisler çiftleri ayırıyor mudur acaba? Bu arada bazı kimselerin isimlerini alan parkları da araştırdım, çoğu parkın isim babası-anası hakkında google'da tek kelime çıkmaması çok acayip değil mi?

3- Bizim mahalledeki Bizim Ziya Eczanesinin adı neden "Bizim Ziya"? Ayrıca bu ismi kim koydu acaba? Buradaki "Biz" biz mi oluyoruz? Ziya bizim mi?

4-Lars Von Trier, Cannes'da fena halde saçmalamış. Yine de ben izlediğim bütün filmlerini sevmiştim. Dogville'in tek bir sahnesi hakkında saatlerce konuştuğumuzu hatırlıyorum. Bir sahnesiyle insanı saatlerce düşündüren, tartıştıran bir adamın bu kadar saçmalaması, düşüncesizce konuşması ilginç? Yine de filmlerini seviyorum, yapabileceğim bir şey yok bu konuda.


5-Yıllardır Murat Uyurkulak'ın yeni kitabını bekliyordum. Sonunda çıkmış, koştum aldım. Önce ne yalan söyleyeyim nicelik açısından hayal kırıklığına uğradım biraz,.Tamam ben de biliyorum edebiyatın nicelikten bağımsız olduğunu bazen iki cümlenin dünyanın en derin şeylerini anlatabileceğini. Yine de insan o kadar bekledikten sonra biraz gözü de doysun istiyor işte... Her neyse kitapla ilgili şunu söyleyebilirim: Murat Uyurkulak, sanki saklambaç oynamış sayfalar arasında. 9 öykü var kitapta ve bazı öykülerde Tol ve Har kitaplarındaki Uyurkulak'ı bulmak imkansız, örneğin "Kuş Yuvası" öyküsünde. Bazı öykülerde ise başını uzatıp tekrar kayboluveriyor Uyurkulak. Birkaç öyküde ise "Hah buldum deyip tutabiliyorsunuz". Öyküler arasında edebi tat açısından uçurumlar var. Gerçi bu durum kitabın arka kapağında belirtildiğine göre bazı öykülerin çeşitli dergiler için başka yazarlarla ortaklaşa yazılmış olmasından kaynaklanabilir. Benim beğendiğim öyküler ise "Kırmızı" ve "Derviş".

Ek: Tutkular Kitaplığı öyküsünü söylemeyi unuttum. Aslında en çok onu sevdim ben.

Hiç yorum yok: