21 Ocak 2009 Çarşamba

Kızıl Şafağın Sırrı


Mitoloji okumayı seviyorum. Bu zevki ilk olarak Odysseia'yı okuduğumda tatmıştım. Odysseia'dan sonra da büyük bir açlık duymaya başladım. Özellikle Yunan Mitolojisi, hikayelerin yaşadığımız topraklar üzerinde geçmesi nedeniyle daha da çok büyülüyor. Belki de inanışların, tanrıların, ahlak algısının ne denli değişken olduğunu hissettirdiğinden mitoloji, bu kadar etkiliyor beni. Bugün sadece kendi inanışlarımıza has saydığımız, özgün olduğuna inandığımız pekçok şeyin kaynağını mitolojide buluyorum ve bu yüzden mitoloji okumak, aynı zamanda çok eğlenceli bir uğraş.
Şu sıralar Michael Köhlmeier'in "Tanrıların Masalları" kitabını okuyorum. O kadar keyifli ki paylaşmadan edemeyeceğim hem belki benimkini şenlendirdiği gibi sizin gününüzü de şenlendirir. İlk olarak Şafak Tanrıçası Eos'tan bahsedelim ve kızıl şafağın sırrından:

Eos, güneşin gökte yükselmesinden önce göğü saran Şafak'tır. Tanrıça Eos'un görevi, erkek kardeşi Helios'a yani Güneş'e yol açmak. Helios, güneş arabasıyla gökyüzünde dolaşır. İşte şafak tanrıçası Eos, erkek kardeşi için göğü hazırlar. Peki şafağın neden kızıl olduğunu düşündünüz mü hiç? Şafağın kızıl olmasının da bir hikayesi var elbet. Bu aşk, intikam ve şehvet hikayesini size Köhlmeier, anlatsın:

"Ares(savaş tanrısı), Eos'a aşık olmuştu. Aslında Ares için aşktan sözetmek oldukça zordur, Eos'u büyük bir ihtirasla arzuluyor, ona sahip olmak istiyor dememiz uygun düşer. Hem de kendine has o iğrenç, gönül bulandırıcı yöntemlerle yapmak istiyordu bunu. Belki de Eos'un gül parmakları, gül ışınları ona kendi kanlı kargılarını hatırlatmıştı. Her nasıl olduysa oldu: Narin olan, kaba olanı etkilemişti. Ares, Eos'un yolunu gözleyerek ansızın karşısına çıkmıştı. Maalesef söylememiz gerekir ki, narin olan da kaba olandan hoşlanmıştı.

Ares,
aynı zamanda başka bir gönül ilişkisi de sürdürüyordu, hem de Aşk Tanrıçası Aphrodite ile. Ve Aphrodite, son derece kıskanç bir sevgili idi. ...Aphrodite, sevgilisinin o yumuşak, narin, çıtı pıtı Eos'u kendisine yeğ tutmasından hiç mi hiç hoşlanmamıştı.

Aphrodite
'in arkadaşı olmak ne kadar güzel bir şeyse, Aphrodite'in düşmanı olmak aynı derecede korkunç bir şeydir. ..Ve Aphrodite, Eos'u lanetledi, onun kalbini genç ve ölümlü erkeklere karşı bitmez tükenmez, dindirilmez bir arzu ile doldurdu.

O andan itibaren Eos, doğudaki ufuktan belirir belirmez, gözleriyle uyumakta olan genç erkeklerin odalarını aramaya başlamaktadır. Onlara ihtiyacı vardır, onlarsız yapamaz. Eos, bundan dolayı son derece utanıyor, gökyüzü sabahları utancından kıpkırmızı kesiliyordu. Fakat elinden başka bir şey gelmiyordu ki! Her gece sabaha kadar kıvranıyor, ilk ışınlarının kimin üzerine düşeceğini düşünüp duruyordu. Aphrodite'in lanetinden kurtulmak imkansızdır."

İşte hayranlıkla izlediğimiz kızıl şafağın hikayesi böyle. Utancından kızarıyormuş meğer şafak... Belki siz de bir sabah Kızıl Şafağın Tanrıçası'yla karşılaşırsanız bu hikayeyi ve kıskanç bir aşığın ne kadar tehlikeli olabileceğini hatırlarsınız. Tabii genç bir erkekseniz, yatmadan önce perdeleri sıkı sıkı kapatmayı da seçebilirsiniz, artık size kalmış :)

Umarım gelecek günlerde Prometheus'den, Atlas dağlarının hikayesinden, Afrika'da yaşayan insanların derilerinin neden koyu renk olduğundan bahsetmeye de fırsat bulurum. Ha bir de kitabı okumadıysanız, okumanızı tavsiye ederim: "Tanrıların Masalları/Michael Köhlmeier- Yurt Yayınları"

Hiç yorum yok: