14 Şubat 2010 Pazar

Orwell'le derdim...

Gerçekte George Orwell'le sorunum Sovyetler Birliği üzerine değil. Bu yazının konusu da Sovyetler Birliği değil. Sovyetler Birliği'ni çok daha aklı başında eleştirecek bir metni keyifle okuyabilirim hatta. Benim sorunum aptal yerine konmaktan hoşlanmıyor oluşumla ilgili.



George Orwell'in "Bin Dokuz Yüz Seksen Dört" romanını nasıl bilirsiniz? Kısa süre önce okudum ben, bir türlü fırsat olmamıştı daha önce okumaya. Okurken hissettiğim duyguların hayranlıktan çok uzak olduğunu söylemeliyim. Evet, hayranlıklarının nedenini çözemediğim çoğu insanın aksine daha çok bir rahatsızlık duygusuydu "Bin Dokuz Yüz Seksen Dört"ü okurken hissettiğim. Bir zamanlar elime bir broşür geçmişti. 80 darbesinin ardından devletçe bastırılan bir propaganda kitapçığı... Orwell'in kitabı bana o küçük kitapçığı anımsattı.

Aslında bu yazıyı ne Sovyetler Birliği'ni övmek ne de yermek için yazıyorum. Benim derdim daha çok Orwell'le. Kitabı önyargıdan tamamen arınmaya çalışarak en azından iyi bir edebiyat eseri okuyacağım umuduyla elime almıştım. Oysa okuma sırasında sıklıkla gözümün önünde gözleri fal taşı gibi açılmış Sovyet öcüsüne karşı uyarılan orta sınıf Avrupalı'nın dehşetli görüntüsü canlandı. Kitap zaten benim için yazılmamıştı sanki 1949'da soğuk savaşın ortasında Sovyet öcüsüyle korkutulması gereken zavallı Avrupalı için yazılmıştı.

Bir kitabı okumaya başladıktan kısa süre sonra içimde çeşitli meraklar uyanır. Yazarı nasıl biridir? Ne zaman, hangi koşullarda yazılmıştır? O kitabı benden önce okuyanlar ne demiştir hakkında? Böyle bir sürü soru uyanır beynimde ve bir yandan araştırırım. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört için de aynı süreç işledi. Beni en çok şaşırtan kitabı okuyanların dikkate değer bir bölümünün kitabı bir şaheser olarak nitelemesi hatta kapitalizme karşı bir başyapıt olarak tanımlaması ve hatta Orwell'i aldatılmış zavallı sosyalist olarak niteleyip ne kadar büyük bir insan olduğundan bahsetmeleriydi. Bir eseri tarihsel konumundan soyutlayıp değerlendirmek belki insanı böyle sonuçlara götürebilir gerçekten. Peki nedir Bin Dokuz yüz Seksen Dört'ün tarihsel konumu?

Sovyetler Birliği'ni ister seversiniz ister sevmezsiniz. Ancak bazı tarihsel gerçekler siz sevseniz de sevmeseniz de var olacaktır. İkinci Dünya Savaşı'nda gerçek mücadele Sovyetler birliği ve Naziler arasında gerçekleşmiştir. Sovyetler 1941'den 1945'e kadar dört sene boyunca Almanlarla savaşmış, müttefikler bu yılların büyük bir bölümünü izleyerek ve Sovyet tehlikesinden Naziler yoluyla kurtulmak umuduyla bekleyerek geçirmiştir. Her ne kadar sinema filmleri tarihi farklı yazsa da Amerika'nın savaştaki asıl rolü Avrupa'yı kurtarmaktan daha çok Japonya üzerinde atom bombası kullanıp yüzbinlerce insanı kavurmak olmuştur. Nitekim Avrupa'nın savaş boyunca müttefiklerden beklediği büyük kurtarma harekatı Haziran 1944'te yani savaşın başlamasından beş yıl sonra ve Sovyetler Naziler karşısında üstünlüklerini garantiledikten sonra başlamıştır.
Peki Sovyetler Nazilere karşı savaşırken ve tam 20 milyon Sovyet insanı hayatını kaybederken -ki 1945'te Türkiye toplam nüfusu 18.790.174'dür yani Sovyetler tüm Türkiye nüfusundan fazlasını kaybetmiştir savaşta- Orwell ne yapmaktadır? Orwell, Hayvan Çiftliği'ni yazmakla meşguldür. Sovyetler Birliği eleştirisi olan Hayvan Çiftliği, Sovyetleri yıkmaya bir davettir. Peki Orwell'in çok entelektüel bu eleştirisi ne zaman yapılmıştır? Naziler Avrupa'nın canına okumuşken, gaz odalarında insanlar yakılırken ve Sovyetler nazilere karşı savaşırken.

Gelelim Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'e... Gerçekten bir kapitalizm eleştirisi midir 1984? Hiç sanmıyorum. Gelecekte üçe bölünmüş dünyada İngiltere'yi de içine alan Okyanusya Devleti'nin sosyalist parti tarafından yönetilmesini anlatan bir kara ütopyadır 1984. Ve tabii Big Brother'a her yerde gözü kulağı olan Big Brother'a bir bakalım, bıyıklı ve kara kaşlı Big Brother'a... 1949'da yaşayan okuyucuya ve şu an hafısasızlaşmayan herkese Stalin'i hatırlatacak olan bıyıklı kara kaşlı Big Brother, tesadüfen mi benzer Stalin'e? Peki baş karakter Winston neyi aramaktadır gerçekte mutlu bir geleceği mi yoksa İngiltere'nin güzel kapitalist yıllarını mı? Kitabın bir bölümünde Winston geçmişin daha iyi olduğunu duymak arzusuyla geçmişi hatırlayanlara sorular sorar. İstediği şunu duymaktır. Geçmişte -yani 1949'da yazılan kitapta 1984 anlatıldığına göre geçmiş 1949 oluyor- dünya çok daha güzeldi. Bu soğuk savaş dünyasında Sovyetler korkusuyla terbiye edilen orta sınıf Avrupalı'sına bir mesajdır aslında. Elinizdeki çok cici Sovyetlerse çok öcü.
Bu nedenledir ki abartılı bir partili profili çizilir, partiye bağlı olan karakterler genellikle aptaldır ve kötü kokarlar(mesela Parsons). İngiliz okuyucu ise canevinden vurulur Sovyetler benzeri bir yönetimde çay bile bulunamaz onun yerine sentetik şeyler içilir!!! 1949'da kitabı okuyan bir İngiliz'in gözündeki korkuyu görebiliyorum doğrusu elinden fincanını düşürerek çığlıklar atmış olmalı. Okyanusya'da çocuklar, ailelerini gammazlarlar, hatta Big brotherın resmine ekmek sardığı için yaşlı bir kadını benzinle yakacak kadar psikopattır çocuklar. Bu bana 1960'lı yıllardan kalma bir Bütün Dünya dergisinde okuduğum anti-sovyet yazıyı anımsattı. Yazının başlığı, "Ana babasını ihbar eden çocuklar memleketi" idi. Orwell'in yaptığı da gerçek anlamıyla halklar arasında düşmanlık ekmekten başka nedir peki? Kitabında yönetenlerin yarattığı suni düşmanlardan bahseden Orwell, gerçekte soğuk savaş döneminde tam anlamıyla bu sürecin bir parçası olmamış mıdır?

Gerçekte George Orwell'la sorunum Sovyetler Birliği üzerine değil. Bu yazının konusu Sovyetler Birliği değil zaten. Sovyetler Birliği'ni çok daha aklı başında eleştirecek bir metni keyifle okuyabilirim hatta. Benim sorunum aptal yerine konmaktan hoşlanmıyor oluşumla ilgili. "Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ün bir zamanlar Amerika'da okullarda okutulmasına şaşmamak gerekir. Açıkçası ben 1984'ü okumaya başlarken Sovyetlere muhalif ama edebiyat yapan bir yazar okuyacağımı umuyordum ama karşıma çıkan bir propaganda yazarı oldu. Açıkçası eğer kara ütopya ise konu, Aldous Huxley'in "Cesur Yeni Dünya"sı çok daha iyi bir kitaptır bana kalırsa en azından gerçek bir kitaptır..

1 yorum:

Mustafa A. Attar dedi ki...

Ben filmi begenmistim. Edebiyat beklenti yaratmis sende.