3 Şubat 2010 Çarşamba

Otuzuncu Yaş ve Josef K. Sendromu

Geçen sene doğum günümde İstanbul'daydım. Bloga da yazmıştım o zaman gripten yataklara düşmüş, epeyce sürünmüştüm. Bu yıl turp gibiyim...

Bu yılki doğum günüm biraz daha özellikliydi benim için. Otuzuma girdim. Dün gece doğum günüme saatler kala içimi saran korku bu akşam terk etti beni. Ben bu korkuya Josef K. sendromu ismini taktım. Kafka'nın Dava'sında otuzuncu doğum gününde iki adam tarafından sebepsiz ya da kendinin bildiği bir sebep olmaksızın tutuklanmıştı Josef K. Bu yüzden otuzuncu yaş günümde benim de başıma Josef K.'nın başına gelen türden bir şey gelir mi diye endişeliydim biraz. Gerçi halen gün bitmiş değil hemen rahatlamamak, birkaç saat daha tetikte olmak gerekir ama şimdilik her şey yolunda gitti.

Otuzuncu yaş ilginç bir şey. Sanki 29 yaşınızı bitirip otuz yaşına ayak bastığınızda içilen bir iksir, sizi başka bir şeye çevirecekmiş gibi... Ama iksiri içip bekliyorsunuz "tık" yok. Biraz daha bekliyorsunuz yine "tık" yok. Aynaya bakıyorsunuz "Var mı bir anormallik?" diye. Pek de farklı görünmüyorsunuz önceki günden, ne üçüncü bir gözünüz çıkmış ne de başınızda bir hale var.

Yine de dedim ya tetikte olmak lazım gün bitmedi daha. Ne de olsa "otuz yaş" pek de hayırlı bir şey değildir en azından edebi açıdan. Kahraman otuzuna girmeyegörsün başına bir şey gelme ihtimali epey yükselir. Sinemada bakire kızların sürekli şeytan ayinlerine kurban gitme tehlikesiyle yaşaması gibi otuzlu yaşlardaki kahramanların durumu da pek sağlam değildir. Bu nedenle evet evet kesinlikle tetikte olmakta fayda var bu gece.

Not: Bugüne kadar benden önce otuz yaşına giren bütün arkadaşlarımın doğum gününü kutlarken "Neeeeee OTUZUNAAAA MIIII girdin? İnanmıyoruuuum" diyerek onlara takılan ben, bütün gün hangi arkadaşlarım kinciymiş öğrenirim diye aynı sözleri duymayı bekledim durdum. Kimse bana aynı şakayı yapmadı, bütün arkadaşlarım çok tatlıydı. Olsun ben benden sonra otuzuna giren arkadaşlarıma yapacağım aynı şakayı. Eğlenceli çünkü ;)

Hiç yorum yok: