19 Nisan 2009 Pazar

Yol...


Jack Kerouac'ın Yolda (On The Road) kitabını az önce bitirdim. Kitap okumak da bir çeşit yolculuğa benzer, kitaba başladığınızda taşıdığınız ruh hali kitap içinde ilerledikçe değişir ve bitirdiğinizde biraz dinlenmek, geriye bakmak ve bazen yol boyunca yaşadıklarınızı birileriyle paylaşmak istersiniz. Yani en azından ben böyle hissediyorum...
Yolda'yı okurken hissettiğim en baskın duygu, tahmin edilebileceği üzere yolculuk yapmak arzusu idi. Gerçi bu benim için sıkça tekrarlanan bir duygu, belki de hayatla uyumlulaşmayı beceremediğim sürece de tekrarlanacak bir duygu. Yola çıkamadığım zamanlarda -ki son yıllarda neredeyse sadece evden işe yolculuk yapabiliyorum- içimi müthiş bir huzursuzlukla dolduran bir duygu bu.
Tam bu metni yazarken bundan üç dört sene önce bir trenin yemekli vagonunda çiziktirdiğim birkaç cümleyi hatırladım. Geçenlerde tesadüfen defterleri karıştırırken gözüme çarpmıştı. Gidip buldum yazdıklarımı. Yolculuk üzerine o gün belki de fazla dürüst bir biçimde kağıda döktüğüm düşünceleri hala taşıyorum. Şöyle demişim:

"Yolculuk yapmayı seviyorum. Birçok insanın aksine iki şehir arasında yaptığım bir yolculuğun günümün ya da gecemin büyük bir kısmını almasını tercih etmişimdir, asla geri verilmemek üzere alınmış bir ödünç zaman gibi... Hele gece yolculukları, özellikle yeni günün doğuşuyla yeni bir kentte tükenen yolculuklar gibisi yoktur. Sanki onca yıllık yaşamınız sonunda size verilmiş ikinci bir başlangıç şansı tadındadır, başka bir kentte başladığınız yeni gün.

Bütün bunların dışında yolculuk yapmayı neden sevdiğim sorusuna yıllar sonra bulduğum cevap ise tek kelimede gizli : "Kaçmak"... Evet, gönüllü yapılan her yolculuk içinde tatlı bir kaçışı gizler aslında. Kaçış, bir yenilik arzusudur, bir yenilenme isteği... Yolculuk, kaynağı ve amacından bağımsız olarak kendi başına da bir kaçıştır aynı zamanda. İnsanın hayatın karşısına çıkardıkları, çözülmesi gereken sorunlar karşısında kendini iradi olarak çaresiz bırakmasıdır ki böylece en azından yolculuk süresince çaresizliğin verdiği dinlenme hakkı doyasıya kullanılabilir. İşte bu yüzden seviyorum yolculuk yapmayı, hayatta yaptığım gizli bir kaçış planı her yolculuk.(2005)-Ankara -İstanbul- Fatih Ekspresi Yemekli Vagonu- Gece"

Yolda kitabına geri döneyim. Yolda, Beat Kuşağı olarak da adlandırılan bir grup Amerikalı gencin kendilerini arayış serüvenini anlatıyor. Aslında kitap, bir çeşit seyir defteri de sayılabilir. Yolda, yazar Jack Kerouac'ın dostu Neal Cassady ile 1940'ların sonunda Amerika'nın bir ucundan diğer ucuna sefil, parasız ama heyecanla ve umutla yaptıkları bir dizi yolculuğu ele alıyor. Bunu yaparken kitap, size derin felsefi analizler sunmuyor, sadece yol alıyor.

Kitabı bitirdiğimde kendi kuşağımı düşünüyordum yine ve etrafımda ne kadar çok insanın evlendiğini. Bir zamanlar insanların içini yakan yollara düşme arzusu artık yerini kök salıp aile kurmak arzusuna bırakmış olmalı. Artık kimse yola çıkmak istemiyor mu acaba? Kimse hayata yeniden, sıfırdan başlamak arzusu duymuyor mu? Kimse hiç yola çıkamayacak olsa bile bir gün yollara düşmenin, düşebilmenin hayaliyle yaşamıyor mu?


Belki de büyük umutsuzluğumuzun bir sonucudur artık herkesin bavul yerine oturma odası takımı almaya başlaması. Belki de kimsenin dünyanın müthiş sürprizlere gebe olduğuna ya da yolda içimizde hep aradığımız şeyi bulacağımıza inancı kalmamıştır. Belki de en iyisi budur, bilmiyorum... Belki de en iyisi artık bütün bavullardan vazgeçmek, bütün seyir defterlerini yakmak, elde ne varsa onunla yetinmek ve tabii bütün bunları yaparken bir gün pişman olmamak için bolca dua etmektir. Belki de artık en iyisi yaşamayı becerebilmeyi öğrenmektir. OLCAY PINAR

2 yorum:

SADIK SEKİTMEZ dedi ki...

yaşamaya karar verdiğimiz şehre ilk geldiğimizde içimizde umut vardır, heyecan vardır, merak vardır, yenidir şehir bizim için, sevgili gibidir, tanımaya, anlamaya çalışırız. Bir süre sonra pişmanlıklar, hayal kırıklıkları başlar, umudumuz yavaş yavaş tükenir, alışkanlığa ve hatta rutin bir ilişkiye döner şehirle olan bağımız, yoruluruz ve kaçmak isteriz. Önceleri diğer şehirlere kısa süreli kaçışlarla aldatırız yaşadığımız şehri, farklı bir şehirle farklı ilişkiler yaşarız, geri döndüğümüzde biraz rahatlamış oluruz ama bu rahatlama uzun sürmez yeni bir kaçamak için fırsat kollarız. Nihayetinde tüm yaşanmışlıklara, hayal kırıklıklarına, alışkanlıklara ve yorgunluğa bir son verip yeni sevgilimizin kollarına koşmak için yola koyuluruz. Yolculuklar kaçıştır ama arayıştır aynı zamanda.Yolda kitabını daha çok kaçış olarak algılıyorum. Ait olmak istemeyen bir adamın her gün farklı bir kadının kollarında uyanması gibi bir his uyandırıyor bende. Aslında aradığı bir şey yok kahramanımızın, sadece kaçıyor.

SADIK SEKİTMEZ dedi ki...

"çözülmesi gereken sorunlar karşısında kendini iradi olarak çaresiz bırakmasıdır ki böylece en azından yolculuk süresince çaresizliğin verdiği dinlenme hakkı doyasıya kullanılabilir."

Yazının bu bölümünü, işime geldiği için sanırım, çok sevdim. Ama öte yandan insanın ruhunu, düşüncelerini, beklentilerini geride bırakamadığı sürece sorunlarını ve sorumluluklarını beraberinde götüreceğini düşünüyorum. Kaç kaç nereye kadar Olcay :)