12 Nisan 2009 Pazar

One Minute! Kime diyorum?? One Minute!

Ülkelerin dış politika açılımlarının havalı isimleri olması karşısında içten içe kıskançlık duygusuyla kıvranan halkımız, artık geceleri yatağa daha huzurlu giriyor ve içimizdeki kıskançlık ateşini söndüren Başbakanımız sayesinde millet olarak melekler gibi uyuyoruz. Artık bizim ülkemizin de Truman Doktrini gibi akılda kalan, Marshall Planı gibi etkili Glasnost ve Perestroyka gibi merak uyandıran bir dış politika açılımı var: Karşınızda: “ONE MINUTE AÇILIMI”
Sayın Başbakanımızın monşerlere karşı kutsal mücadelesinin de ana sloganı olan “One Minute” açılımı, aynı zamanda rap şarkısı yapılmaya da müsait olması nedeniyle çağı yakalamış bir açılımdır. Ne yazık ki kimi kalın kafalılar tarafından başbakanımızın “One Minute” açılımı yeterince anlaşılamadı. “One Minute”, yeri geldiğinde “dürtüklenen” bir başbakanın isyanı olabildiği gibi memlekete teşrif eden Obama nezdinde, AKP’nin ABD’ye olan aşkının ifadesi de olabilmekte.

Mesela şöyle: Seninle One Minute, Umutlandırıyor bizi, One Minute siliyor canım, Yıllardır ettiklerinizi…
Şimdi “One Minute” açılımının dünyaya gözlerini açtığı o güne geri dönelim. Tatlı bir Davos akşamında dünya prömiyerini yapan “One Minute” açılımı sonrasında Başbakanımız, “Ben Kabile reisi değilim” açıklamasında bulundu. Bazı kendini bilmezler, 2002’den beri iktidarda bulunan Başbakanın yedi yıllık dış politika açılımlarının bu “dürtme” olayında payı bulunduğunu söyleme cüretini bile gösterebilmişler; inanabiliyor musunuz? Sözde yedi yıldır teslimiyetçi bir politika güdüyormuşuz, ABD ve AB’ye ne isterse ne zaman isterse veriyormuşuz. Sözde Türkiye, ABD’nin bölgedeki ayak işlerine hevesle atılıyormuş bu nedenle moderatörler, Türkiye’nin dürtüklenmeye alışkın olduğunu düşünüp böyle cüretli olabiliyorlarmış falan filan…

Oysa “One Minute”, yeni bir dönemin adı. Türkiye’nin bölgedeki liderliğinin ifadesidir. One Minute’ü kavramayan geri kafalı insanlar, yeni fikirlere de kapalılar. Örneğin bu yazının yazarının uzun yıllardır geliştirdiği solarium fikri, eminim Başbakanımız tarafından dikkate alınacaktır. İlk kez buradan açıkladığım Solarium Projem kapsamında büyük bir solarium kampanyası düzenlenecek, halkımız yediden yetmişe esmerleşecektir. Böylece hem liderlerimizin Obama’yla çektireceği fotoğraflarda kontrast farkı olmayacak hem de Ortadoğu halklarını aslında Arap olduğumuza inandırmak ve ABD adına liderliklerini üstlenmemiz daha kolay olacaktır. Üstelik muhtemelen beyaz olacak saltanat ve hilafet kıyafetinin de esmer tene daha çok yakışacağı ortadadır.
One Minute açılımının ikinci zaferini Türkiye, Rasmussen olayında gördü. Türkiye’nin yüce gönüllülüğü sayesinde NATO Genel Sekreteri seçilebilen Danimarka Başbakanı Rasmussen’in Medeniyetler İttifakı’ndaki konuşması yine bazı nifak sokucular tarafından yetersiz bulundu. Sözde Türkiye bugüne kadarki politikaları yüzünden o kadar teslim alınmış ki etkisizmiş, sözde Türkiye’nin özür diletme manevrası fiyaskoyla sonuçlanmış. Basında yaratılan “Özür dileyecek” yaygarasına rağmen ne özür dilemiş, ne yerlere kapanmış. Efendim, bu saçma iddialar olayları ancak at gözlüğüyle görenlere aittir!
Bu kimseler İslam Dünyasının lideri olarak Türkiye’nin karikatür krizinin intikamını bir özürle geçiştirebileceğini düşünecek kadar saftırlar. Evet, gerçek şudur ki Türkiye, Rasmussen’in seçilmesini istemiştir çünkü amaç Rasmussen’i kendi sahamıza çekmek, İstanbul’a gelmesini sağlamaktır. Sonrasında planlar tıkır tıkır yürümüştür. Evet Rasmussen, özür dilememiştir ama toplantı öncesinde sağlam bir DAYAK yemiştir. Kolunun sargıda olmasının nedeni de budur. Dış politikadan bihaber insanlar, Rasmussen’in düşmesi nedeniyle kolunun sargıda olduğu hikayesine inanacak kadar monşerdirler.
Artık One Minute zamanıdır. Artık nurlu ufuklara umutla bakma zamanıdır. Başta ne demiştik artık Türkiye Dış Politikasının emin ellerde olduğuna ikna olup melekler gibi uyuma zamanıdır. Herkese iyi uykular! (OLCAY PINAR)

Hiç yorum yok: