13 Temmuz 2011 Çarşamba

Ankara'ya...

İnsan, hayatının neredeyse yarısını geçirdiği bir kenti terk etmeye hazırlanırken garip hissediyor doğrusu. Uzun yıllardır Ankara'dan gitmeye çalışıyorum belki de bu kente geldiğim güne dayanıyor bu kaçış planı. Aslında bu kaçış isteğinin bütün yükünü bu kente yıkarsam haksızlık olur, içten içe biliyorum ki hangi kent olsaydı kaçmak isteyecektim ve hangi kent olsa yine kaçmak isteyeceğim.

Ankara'yı dev bir asansöre benzetmişimdir hep. Burada insanlar meydanlarda sanki etraflarında gerçekte kimse yokmuş gibi yürürler. Uyur gezer gibidir Ankara insanı, on santim uzağından geçen kişinin varlığını yok sayar, göz teması kurmaktan kaçınır. Bazen belediye otobüslerinde yolculuk ederken otobüse benden sonra binen insanları izliyorum oturduğum yerden, sanki bir rüya alemindeler gibi geliyor bana. Herhangi bir insanla gerçek anlamda temas kurmadan göz yordamıyla bulduğu boş koltuğa oturan insanlar...

Arzu, bir süre yaşadığı Ankara için "Burası obezleşmiş bir taşra kasabası gibi" demişti. Doğru yönleri olan bir tespit bence. Ankara özellikle esnaflarından, şoförlerinden nezaket görmenin sıradışı olduğu bir kenttir, sıcak bir tavırla karşılaştığınızda o gün gerçekten iyi gününüzde olduğunuzu hissedersiniz ve "Bir piyango bileti mi alsam" sorusu belirir hemen zihninizde.

K harfinin boynunun bükük kaldığı kenttir Ankara. Alfabenin en mağdur harfidir "K", burada.

Ama kendimi hiçbir zaman ait hissedemediğim bu kentten gitme ihtimalimin oldukça yüksek olduğu şu günlerde Ankara'yı benzersiz kılan bir özelliği fark ediyorum keskin bir biçimde. Hiçbir kent insanın hayatına bu kadar güzel insan sokamaz sanırım. Şimdi bir bölümü Ankara'da yaşamasa da hayatıma o kadar çok güzel insan taşımıştır ki Ankara. Tıpkı kıyıya sürekli hediyeler bırakıp uzaklaşan yorgun bir deniz gibi. Gerçek dostlar... Gözlerinden güzellik taşan insanlar... Tam gitmeye hazırlanırken bile o deniz, son numarasını yapmaktan kaçınmaz hatta.


Neredeyse bir çocukken geldiğim bu kentten şimdi bir yetişkin olarak ayrılmaya hazırlanırken görüyorum ki burada tanıdığım insanlar olmasa hayatım çekilmez olurdu, buradayken yaşadığım şeyler olmasaydı bu kadar sevmezdim kendimi..

İşte o nedenledir ki yıllardır kaçmaya çalışılan bu kent, tam da giderken insanın içine hüznü oturtacaktır. İşte o nedenledir ki hiçbir kent; bu kupkuru bozkır kentinin, bu obezleşmiş taşra kasabasının ya da taşralaşmış obez kentin, bu dev asansörün yerini tutamayacaktır. Hep özlenecektir Ankara...

1 yorum:

dersaadet dedi ki...

Ankara benim hep özlenen şehrimdir. Orada yaşarken garip bir şekilde kaçmak istersin ama sonra çok çok özlersin. Ayrı bir yaşanmışlıkları, ayrı bir hatırası vardır bu şehrin.