16 Haziran 2009 Salı

İnsanlık Büyük Tehlike Altında!!

Şu sıralar gizli bir ayaklanmadan şüpheleniyorum. İnsanoğlunu eziyetler içinde kıvrandırmayı amaçlayan bu gizli hareket hakkında henüz pek az kişi bilgi sahibi. Hatta belki de ben tek kişiyim. Ancak acılar içinde olmama rağmen gelen büyük tehlikeyi haber vererek görevimi yerine getirmek istiyorum.

Her şey birkaç hafta önce başladı. Bu musibet önce avukat arkadaşlarımdan Selen'in kapısını çaldı. Ben çok önemsemedim doğrusu. Sonra başka bir avukat arkadaşım Arzu'nun gmail notunu gördüm. O da aynı musibetin peşinde olduğunu söylüyordu. Tesadüf olduğunu düşündüm. Ama sonra işte ben de ayaklanmanın kurbanları arasındayım. Belki bu yazıyı okuduğunuzda siz de elinizle yanağınızı tutuyor, ufluyor olacaksınız. Sakın tesadüf olduğunu düşünmeyin.

Evet dostlar, 20 yaş dişlerinin organize bir biçimde harekete geçtiğine dair ciddi şüphelerim var. Karşımızda insan türünü hayatından bezdirerek ortadan kaldırmayı amaçlayan saf kötülüğe dayalı bir hareket var. Ağrı içinde kıvranarak uykusuz geçirdiğim gecelerde düşünecek çok vaktim oldu ve parçaları birleştirince bu sonuca ulaştım. Yıllardır ağzımda sessiz sedasız duran şey, sanki gizli bir merkezden emir almışçasına galeyana geldi, beni kıvrandırıyor. Etrafımdaki bu kadar insanın aynı zamanda acılar içinde kıvranmasının bir tesadüf olduğuna kimse inandıramaz beni. Şimdilik ne yapacağımı bilmiyorum, antibiyotik ve ağrı kesicilerle anlaşma sağlama yoluna başvurdum. Ancak kesin üstünlük sahibi olduğunun farkında olan muhatabım bana mısın demiyor.

Bu arada aklımdan Yiğit Bulut'u bulup kafasını ağzımın içine sokmak geçiyor. Hani evrim saçmalıktır falan diyordu ya gelsin onu acılar içindeki bana anlatsın. Gerçi kendisi yürüyen Ego Balonu olduğundan yakalamam zor olabilir. Denildiğinde göre egosunun şişikliği sayesinde suda batmıyor, yerde de ayda yürür gibi havalanarak yürüyormuş. Ben diyenlerin yalancısıyım.

9 Haziran 2009 Salı

Bir Çocuk Nasıl Mahvedilir?

Çocukların bu kadar gönül rahatlığıyla mahvedildilmesi, harcanması öfke bir yana tiksinti duygusu yaratıyor bende. Sokakta orada burada elinden tuttukları üç yaşındaki çocuk tökezleyince onu hırpalayan, küfür eden anneler görüyorum. Dolmuşta yer kalmayınca kendileri oturabilmek için ufacık çocukları ayağa kaldıran kadınlar, adamlar görüyorum. Hatta işi o kadar ileri götürüyüyorlar ki parasını verip yanınızdaki çocuğu oturtsanız bile gözleriyle taciz ediyorlar sizi. Tabii ne de olsa çocuklar örselenerek büyümeli, dolmuşta yetişkinler ayaktayken oturarak yolculuk yapmak neyine onların.

Diğer yandan bu işin diğer ucu da çocuklarını dünyanın merkezi gibi yetiştirerek onlara zarar veren ebeveynler. O çocuklara belki daha çok üzülüyorum çünkü dünyanın merkezi olmadıklarını ve hayatın kendilerine iltimas geçmeyeceğini acı bir biçimde öğrenecekler ve muhtemelen ailelerinin suçu yüzünden hayatla başetmekte çok zorlanacaklar.
Az önce Adana'da 11 yaşındaki küçük kızın kendisini okula göndermeyen, bütün umutlarını bağladığı SBS sınavına girmesine izin vermeyen annesini öldürdüğüne ilişkin haberi tekrar izledim. İçimdeki öfke öyle kabardı ki hele babasının suratını ekranda gördüğümde... Çocuğu olmayan teyzesine sıradan bir ihtiyaç malzemesi gibi sunulan, kara cahil insanların elinde hayatı kaydırılan bu çocuğun öfkesini anlayabiliyorum ben. Dişini nasıl sıktığını anlıyorum. Babasının "Onun kaderi de buymuş" dediğini duyduğumda tiksintim öyle arttı ki, bütün bedenimi kapladı, ben de dişimi sıktım aynı küçük kızın sıktığı gibi...

Babası demiş ki bir de "Kim evladını bırakır? Benim ciğerim, bir parçam. Evladımın arkasındayım." Nedense daha çok endişelendim küçük kız için. Bırakmayacaklarını, rahat bırakmayacaklarını görünce daha çok endişelendim.